Üstadın Ardından: Necip Fazıl Kısakürek’in Vefatının Sene-i Devriyesinde
Zaman, bazı isimleri hafızalardan silebilse de bazılarını ebediyete mühürler. Necip Fazıl Kısakürek, yalnızca bir şair, yalnızca bir fikir adamı, yalnızca bir dava eri değil; aynı zamanda bu toprakların çilesini yüreğinde taşıyan bir vicdan, kelimelerin ötesinde bir izdir. Onun vefatının üzerinden geçen her yıl, bıraktığı boşluğun büyüklüğünü bir kez daha hatırlatıyor bizlere.
25 Mayıs 1983’te bu dünyadan göç eden Necip Fazıl, arkasında bir milletin ruhunu şekillendiren kelimeler, fikirler ve mücadelelerle dolu bir ömür bıraktı. “O ki, zamanın, mekânın ve beşerin kayıtlarını aşarak konuştu; sözü, susanların çığlığı; susuşu, konuşanların acziyeti oldu.”
Kendi ifadesiyle “bir avuç toprak, bir nebze can” isteyen bu büyük dava adamı, hayatı boyunca sıradan olanla yetinmedi. Yalnızca yazmadı; düşündü, düşündürdü, direndi, yön verdi. "Ben ve ötesi"nin karanlık dehlizlerinden geçerek insanın iç dünyasına ışık tuttu. Onun kaleminde her kelime, bir sancının ve hakikat arayışının yankısıydı.
“Çile” adlı eseri, yalnızca bir şiir kitabı değil; adeta onun ruh haritası, yüreğinde kaynayan fırtınaların tercümesiydi. Zindanları medreseye çeviren bir teslimiyetin, zulme boyun eğmeyen bir dik duruşun adıydı Üstad. O, “zaman bendedir ve mekân bana emanettir” diyen bir ruhun taşıyıcısıydı.
Bugün onu yalnızca anmak değil, anlamak da zamanın sorumluluğudur. Çünkü Necip Fazıl, şiirle kurduğu köprüde bizi sadece estetik bir dünyanın değil; iman, mücadele ve fikirle örülmüş bir hakikat yolculuğunun eşiğine getirir. Onu anlamak, yeri geldiğinde bir kelimeye koca bir dünya sığdırabilmektir. Yeri geldiğinde suskunluğuyla bile haykırabilmektir.
Her sene-i devriyesinde olduğu gibi bugün de, onun sesini özlüyoruz. Bir gençlik haykırışını, bir dava adamının kararlılığını, bir şairin içe dokunan sancısını. Ama aynı zamanda biliyoruz ki, "ölüm güzel şey, budur perde ardından haber... hiç güzel olmasaydı ölür müydü Peygamber?"
Ruhun şad olsun Üstad. Sen bu milletin kalbinde, kelimelerinde, dualarında yaşamaya devam ediyorsun. Varlığın bir iz, yokluğun bir sızı olarak sürüyor. Ve her 26 Mayıs’ta, yüreğimizde aynı dua yankılanıyor:
“Allah rahmet eylesin. Mekânın cennet olsun…”
0 Yorumlar